Uzman Hipnoterapist ve Sosyolog Gani Yaratı boşanma ve evlenme hakkında görüşlerini konu alıyor;
”Evlilik iki ferdin bir olma, bir arada yaşama ve beraber çoğalma isteğinin toplumca kabul görmüş halidir. Fena niyetli olmayan asla kimse boşanacağını bile bile nikâh masasına oturmaz. Sadece koşullar, iç ve dış etmenler her evliliğin uzun soluklu olabilmesine imkân tanımayabilir.
Evlilik öncesi dönem çiftlerin birbirlerini tanımaları, yaşama bakış açılarını anlayabilmeleri ve beraber bir gelecek hayal edip edemeyeceklerinin idraki için vardır. Nişanlanmak; kısaca evlenmek için söz vermek, bu sürecin toplumsal kabul gören halidir.
Bayanlar ile erkekler evlilik terimine değişik anlamlar yükler. Kadının anne olma içgüdüsü, evlatları için en uygun genetik özelliklere haiz erkeği bulduğunda harekete geçip bir yuva kurmaya programlanmışken, erkekler belli bir yaşa gelinceye kadar ilişkilere seçici olmazlar.
Erkekler için flört etmek, nişanlanmak, evlenmek oldukça değişik kavramlar değildir. Anlamları üstünde kafa yormayı gereksiz bulurlar. Sevilmiş olduğu ile beraber olabiliyorsa bunun iyi mi bulunduğunun çok da fazla önemi yoktur onlar için. Durumun ciddiyetini evlendikten bir süre sonrasında algı edebilirler sadece.
Aşkın, cinsel çekimin ve kontrolsüzlüğün sonunda planlanmadan dünyaya getirilen çocuklar, genç çiftlerin anne babaları için mutluluk deposu iken, birçok evliliğin de bitme sebebi olabilir. “Bu evladı ben istemedim,” sözü sonun başlangıcıdır bir çok vakit. Evlatların anne karnından itibaren söylenen her sözü bilinçaltlarına kaydettiklerini düşünürsek; özgüveni noksan, istenmediğini düşünen bireyler yetişmesi için bu cümleyi duymalarının kafi bulunduğunu da anlayabiliriz.
Bayanlar ile erkekler evlilik terimine değişik anlamlar yükler. Kadının anne olma içgüdüsü, evlatları için en uygun genetik özelliklere haiz erkeği bulduğunda harekete geçip bir yuva kurmaya programlanmışken, erkekler belli bir yaşa gelinceye kadar ilişkilere seçici olmazlar.
Erkekler için flört etmek, nişanlanmak, evlenmek oldukça değişik kavramlar değildir. Anlamları üstünde kafa yormayı gereksiz bulurlar. Sevilmiş olduğu ile beraber olabiliyorsa bunun iyi mi bulunduğunun çok da fazla önemi yoktur onlar için. Durumun ciddiyetini evlendikten bir süre sonrasında algı edebilirler sadece.
Aşkın, cinsel çekimin ve kontrolsüzlüğün sonunda planlanmadan dünyaya getirilen çocuklar, genç çiftlerin anne babaları için mutluluk deposu iken, birçok evliliğin de bitme sebebi olabilir. “Bu evladı ben istemedim,” sözü sonun başlangıcıdır bir çok vakit. Evlatların anne karnından itibaren söylenen her sözü bilinçaltlarına kaydettiklerini düşünürsek; özgüveni noksan, istenmediğini düşünen bireyler yetişmesi için bu cümleyi duymalarının kafi bulunduğunu da anlayabiliriz.
Karşılarına çıkan güçlükler ya çiftleri birbirine kenetler ya da pes ettirir. Beraber yürünecek yolun uzunluğu toleransları ile doğru orantılıdır. Cemiyet her evliliğin devamını istese de her bünye bunu kabul etmeyebilir. Zorlamak, bir araya getirmeye çalışmak nafile çabalardır bir ihtimal fakat gene de denenir. Büyükleri bir talih daha vermelerini ister evliliklerine.
Yasalar da sürmesini ister bu mukaddes kurumun. Güçleştirir, zora sokar ayrılmaları. Çağdaş Kanun minimum bir yıl bekleyin der ayrı yollara beraber gitmeye karar verseniz bile. Fiili beraberlik biter fakat hakîmin bile gücü yetmez işi resmiyete dökmeye. Bekleyin, der yasa; bir ihtimal fikriniz değişmiş olur. Bir yılı tamamlamadan anlaşsanız da boşanamazsınız.
Başka bir yol daha var aslen fakat meşakkatli. Şiddetli geçimsizliğe dayanan boşanma davası bir yıl geçmeden açılabilir açılmasına da; tanık bulmak, hâkimi ikna etmek, iş yükünden dolayı devamlı ertelenen duruşmaları kovuşturmak kolay olmaz. Bir de üzerine avukatlara ödenecek vekâlet ücretleri eklenince; bir senenin dolmasını beklemekten başka çareleri kalmaz.
Anlaşarak boşanmaya kabul eden çift nafaka, tazminat ve velayet mevzularında ortak bir protokol hazırlayıp dava dilekçelerine eklerler. Yaygın kanının aksine davayı kimin açtığının bir önemi yoktur. Eşler anlaşsa da egemen duruma müdahale edebilir. Bilhassa velayet ve nafaka mevzusunda hanımı ve evlatları koruyucu bir yargı vermeye çalışır.
Aslen boşanmak zannedildiği kadar negatif bir durum da değildir. Huzursuz bir ailede büyüyeceğine anne ya da babasının sevgisiyle rahat bir ortamda büyümek çocuk için daha avantajlıdır. Devamlı çekişmenin, kavganın olduğu bir birlikteliğin eşlere de küçüklere da yararı olmaz.
Tüm uygar hukuk sistemleri evliliğin kolay, boşanmanın zor olması yönünde inşa edilmiştir. Oysa; bireylerin evlenmeden ilkin birbirlerine ve ailelerine toleranslarının sorgulandığı, çocuk yapmak mevzusunda belli yükümlülükleri yerine getirme şartının olduğu, belli bir süre beraber yaşama koşulunu yerine getirmeyenlere evlenme izninin verilmediği; buna karşılık beraber sürdürülemeyeceği anlaşılan evliliklerin kolayca sonlandırıldığı bir sistem daha uygun olmaz mıydı?
Evlenmesi zor, boşanması kolay… Kulağa acayip geliyor değil mi? Bence öyleki olsaydı her şey oldukça daha güzel olurdu. Sizce?