Ayrılık psikolojisi çoğu zaman çevredeki dostlar tarafınca hafife alınır, geçiştirilir. Sadece ayrılıklar bazen bir ölünün yasını tutmak şeklinde etkisinde bırakır yaratabilir.
Özgürlük’te yer edinen habere gore psikolog Gizem Yağmur Çopur, ayrılığın sonrasında yalnız duygusal değil fizyolojik boyutta yakınmaya niçin olabileceğini söylemiş oldu.
“Biten ilişki sonrasında sevilen kişiden ayrılmak, kaybı bununla beraber getirir. Bu yitik hissedilen duygular ve duyguların açığa çıkarttığı fikir içerikleri açısından ölüm kaybı ile benzerlik taşımaktadır. Ayrılık durumunda ortaya çıkan yitik, yalnız kıymet verilen kişinin artık olmayacağı düşüncesini oluşturmaz. Bunun yanında doygunluk edilen duyguların varlığını kaybetmesi, verilen emeğin boşa çıkmış olduğu düşüncesi, beraber meydana getirilen aktivitelerin gerçekleşemeyeceğine yönelik inançlar, paylaşımların artık olamayacağı düşüncesi, alışkanlıkların yok olması ve mevcud düzenin değişmesi kişilerde depresif dönemlerin oluşmasına yol açabilir. Evlilik, eş çatışmaları ve ayrılık çoğunlukla depresyon sebebi yada bir sonucudur. Depresyon sebebiyle tedaviye başvuran kişilerin %50’sinde bu çatışma görülmektedir.
SOSYAL MEDYA KULLANIMI ARTABİLİR
Medicana International Ankara Hastanesi’nden klinik psikolog Çopur, “Ayrılığın oluşturacağı depresif duygu durumlar suçluluk yada değersizlik duygularıyla karakterizedir. Kendisini birlikteliğin bitmesiyle beraber suçlamaya başlamış olan ve bu şekilde kendini rahatlatmaya çalışan şahıs, kendisini değersizleştirebilir. Bununla ilişkili olarak özgüven ve kişilik saygısında azalma ortaya çıkabilir. Daha ilkin doygunluk olduğu ve zevk almış olduğu aktivitelerde azalma görülebilir. Bitkinlik ve enerji kaybı ile beraber konsantre olamama ve yapılması ihtiyaç duyulan yada zevk veren aktiviteleri yerine getirememe ve en önemlisi aktivitelere yönelik isteksizlik durumu ortaya çıkabilir. Ayrılık sürecinde şahıs, partnerinin boşluğunu doldurmak için yeni bir ilişki ve/yada yeni toplumsal çevre oluşturma arayışına girebilir. Toplumsal medya kullanımında artış, kafa dağıtmak için anlık mutluluklar arayarak daha riskli adımlar atmak sürecin ilk tepkileri olarak ortaya çıkabilir.” dedi.
FİZİKSEL ETKİLERİ DE VAR
“Oluşan depresif durum fizyolojik tesir de yaratabilir. Depresif duygulanımlardan kaçmak adına kendisini uykuya verebilir yada bu düşünceler o denli rahatsız edicidir ki uykuya dalmada güçlük ya da uykuda bölünmeler ortaya çıkabilir. Yeme durumunun düzensiz bir hal almasına bağlı olarak kilo alımı yada kilo kaybı görülebilir. Ölümlerin arkasından kendine dönük nefret oluşabilir.
KENDİNE ZARAR VEREBİLİR
Yalnız kalma kapasitesi düşük olan bireylerde, ayrılık sürecinde müdahale gerektiren en mühim mesele, ‘nesne yoksa ben de ölebilirim’ düşüncesinin ortaya çıkabiliyor oluşudur. Bu kişilerde ayrışabileceği yada kendi başına varlığını sürdürebileceğine yönelik tasarım bulunmamaktadır. Giden kişiye duyulan nefret bu aşamada kişinin kendisine dönebilir. Kişilik ölü nesne ile iç içe geçebilir. Bu ölü nesne kaybı, terkedilme ve yok olma endişesini bununla beraber getirir. Nefret kendine döner ve kendine yönelik yıkıcı davranışlar (kendine zarar verme ve intihar) depresif dönemde ortaya çıkabilir.
İLİŞKİNİN OLUMSUZ YÖNLERİNİ HATIRLATACAK BİR LİSTE YARDIMCI OLUR
Ayrılık gerçekleştikten sonraki sürecin oryantasyonu ehemmiyet taşımaktadır. Ayrılıktan derhal sonrasında boşluğu doldurmak yerine ayrılığı duygusal ve mantıksal olarak kabul etmek ve en önemlisi yitik acısının yaşanmasına izin vermesi, devrin sıhhatli bir halde atlatılmasında rol oynamaktadır. Kişilerin ilişki sonrasında yalnız birlikteliğin pozitif taraflarını göz önünde bulundurması beklendik bir tepkidir. Bundan dolayı ayrılık sonrasında ilişki ve partnerin negatif ve pozitif yönlerinin kapsamlı şekilde düşünülmesi hatta listelenerek yazılması, alınmış karardan güvenli olunmasına, sürecin kabullenilmesine ve acının yaşanmasına destek olacaktır. Ek olarak ayrılık sonrasında kişinin kendisini, isteklerini ve bundan sonraki ilişkisinde önceliklerini sorgulaması, iyi mi bir ilişki istemediğinin farkına varmasına ve sonraki ilişkilerinin daha tatminkar olmasına olanak tanıyacaktır. Kişinin duygu ve düşüncelerini paylaşması ve kendini açması bu sayede toplumsal destek alması ve en önemlisi içinden çıkılmayan durumlara yönelik ruhsal desteğe başvurması sürecin sıhhatli bir halde atlatılmasına olanak elde edecektir.”