Anoreksiya, yemek yememek, az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur. Yeme bozukluğu olarak bilinen Anoreksiyaya ergenlik döneminde çok sık rastlanıyor. Kadınlarda erkeklere oranla 20 kat daha fazla görülüyor. Psikiyatrik hastalıklar içerisinde intihardan sonra en fazla ölüme neden olan hastalık olduğu belirtiliyor. Uzmanlara göre, hastalığın temelinde kişinin 3-6 yaş arasında annesiyle yaşadığı sorunlu bağlanma problemi bulunuyor.
Bedene narsistik yatırım yapılıyor
Genellikle bu hastalık ergenlik döneminde başlıyor. Hastalığın en çok görüldüğü yaş 12 ile 25-30 yaş arası. Bunun sebebi biyolojik nedenler olabilir ama en temelde kişinin annesiyle yaşamış olduğu sıkıntı ve çatışmalarda sağlıklı savunma mekanizmaları olmadığı için baş edememesi ve buna bağlı bedenine narsistik yatırım yapması yani kendi bedenini mükemmelleştirmeye çalışıyor. Bu da temelde çocukluk çağında özellikle 3-6 yaş arasında anneyle olan ilişkideki problemden, özellikle bağlanma probleminden kaynaklanıyor. Çünkü bu hastalık, batı toplumunda daha çok görülen bir şey. Anne için kız çocuğu daha değerli. Kendi hayallerini, umutlarını hayal kırıklıklarını kızı üzerinden yaşamaya çalışıyor. Türkiye’de bireyselleşme arttıkça, toplumun sosyolojik yapısı değiştikçe, anne-kız bağlanma biçimlerinin de batı tipi bir ilişkiye döndüğünü görüyoruz ve buna bağlı anoreksiya vakalarının arttığını görüyoruz.
Beden Kitle İndeksi, % 15 azalıyor
Beden Kitle İndeksi’nde alt sınırın 20 olduğunu varsayarsak % 15 oranında azalıyor. 16-17’nin altına düşüyor. Buna rağmen hastada iştah var, depresyondaki gibi değil, bu hasta sürekli yemeklerle ilgileniyor. Bu hastalar sürekli yemek tarifleri okurlar, evin çeşitli yerlerine yemek saklıyorlar. Sofrayı kendileri kurmak istiyorlar ama kilo alırım kaygısı ve korkusuyla yemiyorlar.
Kendinin kilolu olduğunu iddia etmesi, aksi gösterilmesine rağmen buna ikna olmaması. Kendi bedeniyle barışık olmaması.
Anoreksiyayla bağlantılı bir gen bulunmuş değil. Ancak ailede annede, babada ya da teyzede anoreksik ya da bulumik yani yeme bozukluğu olan biri varsa bu çocuklarda yeme bozukluğu yani anoreksiya nervozanın ortaya çıkma olasılığı yüksek oluyor. Ayrıca manken, şarkıcı ya da sunucu gibi toplumun önünde olan ve bir yerde bedenleriyle para kazanmak zorunda olan kişilerde görüntülerini koruma kaygısı daha yüksek oluyor. Bunlar büyük risk altında, zaten bu hastalık ilk çıktığında manken hastalığı olarak tanımlanıyordu.
En çok ölüme götüren hastalık
Psikiyatrik hastalıklar içerisinde intihar dışında en fazla ölüme neden olan hastalık. Hastalığın kendisi ölüme sebep olabiliyor. Çünkü hasta yemeyince içmeyince kilo kaybına bağlı kansızlık, kalp ritim bozuklukları ortaya çıkabiliyor. Kandaki yağ ve kolesterol oranları değişebiliyor, metabolik yapı alt üst olabiliyor. Sodyum, potasyum kalsiyum gibi maddelerin miktarı azalıyor. Kalsiyum azalınca kemik bunu kompanse etmeye çalışıyor. Kemik erimesi ortaya çıkıyor, vücuda az su alınınca sodyum miktarı düşünce özellikle potasyum düşünce böbrekler iflas edebiliyor. Ciddi bir böbrek yetmezliği ortaya çıkabiliyor. Bu hastalarda hipotermi yani vücut ısısındaki düşmeyi çok sık görüyoruz. Genelde beslenmemeye bağlı kabızlık çok görülüyor. Saç dökülmesi, saçlarda azalma, deri çabuk deforme oluyor.
Anoreksiyanın iki alt tipi var. Birincisi kısıtlı yemek yani iştah var ama yemiyor. İkincisi de tıkınırcasına yeme yani orada da bulimiyadan biraz daha farklı. Bir yeme atağı geliyor ama müsil kullanıyor, idrar söktürücü kullanıyor ya da çok yoğun egzersiz yapıyor. Anoreksiya hastalarının yarısı bulimik ataklar da geçirebiliyor yani tıkanırcasına yedikten sonra kendini kusturabiliyor. Anoreksiyada bu da görülebiliyor dolayısıyla iki hastalığın ayrımı çok da net değil.